REHBERLİK
Kasım Bülteni

Kasım Bülteni

ANLAYARAK ÖĞRENMENİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Çömez yakınıyormuş: Bize öyküler anlatıyorsun ama anlamlarını açmıyorsun.
Usta yanıt vermiş: Biri sana meyveyi çiğneyerek ikram etse, hoşuna gider miydi?
Paul Brunton
İki defa okudum, üç defa okudum, fakat anlamadım.”, “Kimileri vardır bir konuyu anlamaları için bir defa okumaları yeter; kimileri de vardır ki birden fazla okumaları gerekir.” türünden sözleri zaman zaman duymuşuzdur. Peki, fark nerededir? Bazıları neden daha çabuk anlarken bazıları daha geç anlarlar? Bu durumun başlıca nedenlerini sıralayalım:
a. Zihnin gerektiği gibi etkinleştirilmeden okuması ya da dinlemesi (Buna yüzeysel okuma ya da dinliyormuş gibi görünme diyoruz).
b. Ön bilgi eksikliği ya da daha alışıldık bir ifadeyle “temel eksikliği”.
Anlayarak öğrenmenin temelinde “daha yeni olan bilgileri zihinde mevcut olan bilgiler aracılığıyla yorumlayabilme” yatmaktadır. Eğer zihin için yeni olan bilgileri kavramakta ve yorumlamakta zorlanıyorsak, ön bilgi eksikliğinden söz edebiliriz. Bazı öğrencilerimizin “Çok çabuk unutuyorum!” diye şikâyet etmesinin temel sebeplerinden birisi de budur. Bilgilerin hafızada tutulması için, yeni bilgileri zihinde var olan bilgi yapısının içine yerleştirmek gereklidir. Eğer ön bilgi eksikliği varsa hafızada tutma işi de bir kat daha zor olacaktır.
http://www.ozelkaradag.com/upload/Images/reh1.pngc. Kavramlar arasında mantıksal bağ kuramama, karşılaştırma yapamama.
Her bilgi kendisinden önceki bilgilerle bağ kurularak, ilişkilendirilerek öğrenilir. Bu yüzden birçok öğrenme güçlüğü de yeni bilgi ile eski bilgi arasında bir bağ kurulamaması yüzünden meydaana gelir. Düşünmek ve öğrenmek de çeşitli kavramlar arasında mantıksal bağ kurmaktır.
 d. Öğrenilmeye çalışılan konuyu anlamayıp ezberlemeye çalışma.
Düşünmeden öğrenmek yanıltır. Öğrenmeden düşünmek köreltir.
Clairvany
Öğrenme her şeyden önce çalışılan konunun öğrenci tarafından anlaşılması, kavranmasıdır. Ezberlemede ise yapılan şey kavramların, sözcüklerin bire bir zihne taşınmasıdır. Oysaki öğrenmede amaç ezberlemek değil, anlamaktır. Bunu bir örnekle açıklayalım: Bir bina yapmayı düşünüyorsunuz. Bunun için gerekli olan malzemeleri temin ettiniz. Binanın üzerine inşa edileceği arsa, binanın yapımında çalışacak işçiler ve ustalar, toprak, çimento, demir, su, kapı, pencere, boya gibi daha bir sürü şey. Malzemeler hazır. Yapılması gereken ilk şey binanın yapımı için zemini hazırlamak ve temeli atmaya başlamak. Bu aşama gerçekleşmeden katları çıkmak düşünülemez bile. Bu aşamadan sonra artık binamızı yavaş yavaş inşa edebiliriz. Daha sonra binanın üzerine oturtulacağı kolon ve kirişler meydana getirilir.
Bunu bir insan bedenindeki iskelet yapısına benzetebiliriz. Ardından bu iskeletin dışı etle örülmeye başlanır ki bu da toprak, su ve çimentonun uygun karışımıyla meydana gelir. Bir bina inşa etmek malzemeleri birbirine katarak, birleştirerek istediğimiz sağlamlıkta bir oluşum meydana getirmektir. Bir yapıda önemli olan, binayı meydana getiren tek tek malzemeler değil, her bir malzemenin o yapının meydana gelmesine kattığı anlamdır. İşte anlayarak öğrenmede tıpkı bir binanın yapımı gibidir. Öğrenci konunun her bir öğesini genel bir “anlam” etrafında bağlamaz ve bu öğeleri ezberleyerek birbirinden kopuk malzemeler olarak zihnine yerleştirirse zihin bunları kısa zamanda unutmaya ve karıştırmaya başlayacaktır. Ya da, yukarıdaki örneğimiz paralelinde düşünürsek binamız, en küçük bir sarsıntı da yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Dahası konuyu ezber yoluyla öğrenen bir öğrenci, ilişki kurma, cümleyi farklı bir şekilde ifade etme ya da karşılaştırma yapma becerisini ölçen soruları cevaplandırmada da zorluk yaşayacaktır. Fakat konu anlaşılarak geçilirse tek tek bilgiler genel bir anlam çerçevesinde tutunmaya başlar (Bir binanın ayakta durması için bütün malzemelerin birbirine tutunması gibi).
Anlayarak öğrenme bilgilerin zihne sistematik olarak yerleştirilmesini de sağlamaktadır. Zihin bu bilgilere ulaşmak istediğinde ise bunları bulup çıkarmak daha kolaydır. Bu, bir öğrencinin “Ben konuyu biliyordum; ancak sınavda bir türlü hatırlayamadım.” demesinin cevabıdır aynı zamanda.
 Bir benzetme ile açıklayalım: Kitapların rasgele raflara konulduğu bir kütüphanede, görevlinin bir okurun istediği kitabı bulabilmesi için bütün kütüphaneyi taraması gerektiği halde, kitapların yazarlarının, yayınevinin, basıldığı yılın, hangi konu içerisinde anıldığının, kaç sayfa olduğunun tespit edilerek tasnif edildiği ve birbiriyle ilgili kitapların bir araya konulduğu bir kütüphanede arama, deponun her yerinde değilse sadece belli bir yerinde yapılır. İşte zihin anlayarak öğrenmede de aynen bunu yapmaktadır.
  Bir konuyu anlayarak çalışma “Çok çalışmıştım; oysaki sınavda her şeyi birbirine karıştırdım.” sorununa çözüm getirmekte ve çalışma verimliliğini artırmaktadır. Bu verimlilik kendisini bazı noktalarda belli eder:
1.   İlk olarak anlayarak öğrenmede, öğrenme daha kısa zamanda ve daha az çabayla gerçekleşir. Konuyu ezberleyerek öğrenen öğrenci, anlamaktan daha çok bilgiyi zihinde tutmaya önem vermiş demektir. Hâlbuki YKS de ezberleme gücünü ölçen soru sayısı çok azdır.Artık sınav sistemi mantıksal muhakeme yeteneğine ağırlık vermiştir.
2.    Bilgiler birbirleriyle birleştirilerek öğrenildiği için zamanın olumsuz etkilerine (unutma) karşı dirençlidirler.
3.  Bilgilerin kaydedildikleri adresler belli olduğu için hatırlama zamanı geldiğinde, hafızadaki bilgilere kolayca ulaşılır. Oysa ezberlemede, konular genellikle birbirine karıştırılır.
4.    Öğrenen kişi için yararlı bilgi, öğrenilen konunun ya da dersin anlaşılmasından doğar ve anlamak da insana zevk verir. Eğer anlamıyorsanız öğrenme süreci zevk vermez. Zevk almadığınız bir etkinlik de sizi motive etmez. Dolayısıyla verdiğiniz emeğin karşılığını almak istiyorsanız anlayarak öğrenmeye özen gösterin.
http://www.ozelkaradag.com/upload/Images/reh2.png 
Gazali ve Haydutlar
Gazali İran’da Meşhed yakınlarındaki Tus isimli bir köyün meşhur, Müslüman âlimlerinden biridir. O zamanlar, yani hicri 5. yüzyılda Nişabur, o bölgenin en büyük ilim merkezidir. O bölgedeki talebeler gibi Gazali de tahsil için Nişabur’a gelir, edindiği bilgileri kaybetmemek için onları düzenli bir şekilde yazar ve defter haline getirirdi. Yıllardır verdiği emeğin ürünü olan bu defterleri canı gibi severdi.
Yıllar sonra vatanına dönmeye karar verirince defterlerini düzenleyerek torbasının içine yerleştirir ve kafileyle birlikte yola koyulur. Ancak, kafile yolda eşkıyaların saldırısına uğrar. Kafilenin önünü kesen eşkıyalar malları ve istedikleri şeyleri birer birer toplarlar. Sıra Gazali’nin eşyasına gelince, yalvarıp yakarmaya başlayan Gazali: “Bundan başka ne varsa alın, bir tek bunu bana bırakın!” der.
Hırsızlar, bu söz üzerine torbanın içinde kıymetli bir eşya olduğunu sanırlar. Ancak torbayı açınca, bir avuç karalanmış kâğıttan başka bir şey göremezler. Ve şöyle bir diyalog geçer:
Eşkıya reisi: “Bunlar nedir, neye yarar?”
Gazali: “Bunlar, benim bir kaç senelik tahsilimin ürünüdür. Bunları benden alırsanız bilgilerim boşa çıkar. İlim tahsilindeki zahmetlerim heba olup gider.”
Eşkıya reisi: “Gerçekten senin bilgilerin bunun içinde mi?”
Gazali: “Evet!”
Ve ardından yıllar sonra Gazali’ye “Düşünce hayatıma yol gösteren öğütlerin en iyisini, yol kesen bir hırsızın dilinden işittim.” dedirten şu sözcükler dökülür eşkıya reisinin ağzından:
- “Yeri bohça içi olan ve çalınması da mümkün olan bilgi, bilgi değildir. Git de haline bir çare düşün!”
Bu sözler Gazali’nin zihninde büyük yankı bulur. O güne kadar papağan gibi hocasından dinlediklerini defterlere kaydeden Gazali; daha çok düşünmeye, araştırmaya ve elde ettiği BİLGİLERİ ZİHİN DEFTERİNE İŞLEMEYE KARAR VERİR
                                                                                                                                                                  Sevgiyle Kalın